Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bazı Yalnız Memleketlerin, Yalnız İnsanlarına Şiir

Yalnızlığın kokusu,  çorbanın kokusudur tüm apartmana yayılmış. Bir kış gecesi, giderken bir yerlerden dönerken bir yerlere duyduğun sulu yemeğin kokusudur.  Yalnızlığın kokusu, hiç şüphesiz en çok bir uzak memleketin  bir noel öğleden sonrasında  duyduğun  şekerli sıcak hamurun kokusudur. Yalnızlık bir kez girdi mi insanın kalbine, en derine gömüldükçe gömülür. Bir keskin bıçak mı dersin, yoksa falçata inceliğinde bir sızı mı. Gömüldükçe yerini sağlamlaştırır. Her nefeste yerleşir, sen bir usturayı yüreğimde taşıyorum sanırsın. Her hareketinde kanatır, onunla yaşamaya alışamazsın. Ancak, ona rağmen yaşarsın. Boşuna ağlama küçük kadın. Sen de yalnızlığı bir bayrak gibi sol yanında taşıyanlardansın. Gece Saçlı Kız

Bir Kış Gecesi/Suat Derviş Üzerine

Resim
Zaman geçiyor. Zaman değişiyor. Hayat, karşımıza hep farklı şeyler çıkartıyor. Hep aynı karanlıkta kalacak sandığımız gölgelikler aydınlanıyor. Güneş ışıkları karanlığın bağrını delip geçiyor. Çiçekler filizleniyor kuytularda, suyu çekilen kuyular yine suyla doluyor. İnanır mısınız, hayatta bazen güzel şeyler de oluyor. Suat Derviş'in kaleminden hikayelerin bulunduğu Bir Kış Gecesi kitabı aslında iki aya yakındır baş ucumda duruyordu. Araya giren farklı kitaplar filan derken, okuyamamıştım bir türlü. Geçen hafta ''artık bu kitabı bitirmem lazım'' diye elime aldım ve sonunu getirdim. İçerisindeki hikayelerden benim en çok hoşuma giden, bugün yazmak istediğim(kitaba da ismini veren) Bir Kış Gecesi oldu. Aslında, Deli isimli hikaye de oldukça ilginç ve de ilgi çekiciydi.  Soğuk ve karlı bir eski İstanbul gecesine ışınlanıyoruz. Peki, biz bu hikayenin neresindeyiz? Sobanın yanında uyuyan kedinin gözlerinden görüyoruz belki. Belki tavandan sarken örümceğiz. Ne bileyim iş

Dehşet Gecesi/Kerime Nadir Üzerine

Resim
Yazdığı tür yüzünden belli kesimlerce küçümsenen Kerime Nadir, özellikle ev kadınlarının tercih ettiği, romantik kitaplarıyla bir zamanın en çok okunan yazarıydı.  Yazdığı yılların toplumsal olaylarından uzak, daha çok kişinin iç dünyasına yönelen kitaplarından dolayı çokça eleştirilmiş. Toplumdan kopuk olmakla suçlansa da, toplumun bir kısmı tarafndan severek okunmuş bir yazar.  Ben, Kerime Nadir'in ismini bilmekle birlikte belki yaşım gereği, belki de ilgi alanlarım gereği kitaplarını hiç okumamıştım. Kadın yazarlara daha çok ağırlık verdiğim hayatımın şu döneminde, Kerime Nadir okumak istedim. Henüz okumaya fısat bulamadığım bir kitabını saymazsak, üç kitabını okudum. Beyaz Dizi olarak tabir edilen kitapları dışında, bir de korku romanı olduğunu biliyor muydunuz? Ben Dehşet Gecesi'nin tanıtımını okurken çok heyecanlanmıştım. Ve Kerime Nadir'in korku alanında yazdığını bilmiyordum. Türk korku romanının ilklerinden biri olduğu söylenen kitabı temin etmek pek de kolay olmad

Nedret/ Güzide Sabri Üzerine

Resim
Nedret'in gözlerinden siyah bir bulut geçti... Kanatları kırılmış, yaralı bir kuş gibi başı omuzları üstüne düştü. Biraz evvel, boş bir ümide kapılarak hülyalarının üstüne çıktığı bir an içinde perişan ve kudretsiz, karanlık bir boşluğa doğru yuvarlandığını görmekle derin ve acı bir ıstırap altında ezildi bitti. Geçtiğimiz haftalarda Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi'nden bahsetmiştim. (Okumak İsterseniz  Buradan Buyurun  )1905 yılında ilk baskısı yapılan Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metruke'sinden on sekiz yıl sonra 1923 yılında yazılan Nedret'ten konuşalım bugün biraz da.  Nihat bugüne kadar onun bu derece zengin bir güzelliğe malik olduğuna, onda mevcut ince bir şiirin en açık noktalarını göremediğine teessüfler ediyordu.  Efendim, buradan sonra okuma keyfinizi kaçırabilecek bazı ip uçları olacak. Eğer öncelikle Evrak-ı Metrukeleri okumak istiyorsanız, bu yazıyı okumayı sonraya bırakın. Fikret'in acılar içinde, insanın içini sızlatan ölümünden sonra kızı Nedret

Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi/Güzide Sabri Üzerine

Resim
Gözyaşları ruhu boğulmaktan kurtarır derler. Ah, bu gözyaşları olmayaydı bilmem yaşayabilecek miydim? Can Yayınları, çok iyi bir işe imza atmış ve Güzide Sabri'nin kitaplarını yeniden basmış. İlk olarak 1905 yılında basılan Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi yani Ölmüş Bir Kadının Mektupları, kırılgan aşıkların, ızdırabından verem olan kadınların, ince hastalığa tutulan annesinin vefatından sonra öksüz kalmış bir kızcağızın hikayesidir.  Kitabı bitirdikten hemen sonra, günümüzde artık kullanılmayan kelimeler dilimin ucuna kadar geldi geldi gitti. Kitapta mümkün olduğunca yazarın kullandığı kelimelere sadık kalınmış, kitabın sonuna bir küçük sözlük de eklenmiş. Çoğu kelimenin anlamını bildiğimden ve cümle içinde kullanımından anlamlarını çıkartabildiğimden benim için sözlük pek gerekli olmadı. Mesela, bazı bilmediğim kelimeler de vardı ancak onlar da sözlükte yer almıyordu. Henüz kitabın başında geçen ''teyzezade'' kelimesi gibi. Teyze çocuğu olduğunu tahmin ettiğim

İstanbullu Amazonlar 1809/Şebnem İşigüzel Üzerine

Resim
Osmanlı'nın köklerinin kurumasından korkanlar, ''Denize düşen yılana sarılır,'' demişlerdi. Kadın olduğu için yılandı.   Bu aralar, haddinden fazla kitap okuyorum. Ayda iki kitap sınırımı çoktan geçtim. Nasılsa henüz göz doktoruna gitmedim! Nasılsa daha vakit var. Biraz abartsam ne olur sanki? Hem kitap okumak ameliyat yaralarını iyileştiriyormuş! Öyle diyolla! İstanbullu Amazonlar'ı bitirdikten sonra, Şebnem İşigüzel'in henüz okumadığım kitaplarının bazılarını sipariş ettim. Kimilerinin fiyatı çok yüksekti, onları Türkiye'den almayı düşündüm.  Erkekler nasıl isterse öyle oluyordu dünya. Öyle yaşıyordu kadınlar.  Taht bahtına erişen bir kadın sultanın hikayesi bu. Tarihin içinde seksek oynayan, kafaları çok karıştıran bir roman. Sayfaları çevirdikçe acaba demeden edemiyor insan. Hayır efendim, hevesinizi kırmak istemem ancak, kitap yalnızca kurgu. Ancak öyle güzel bir kurgu, anlatıcılar öyle inandırıcı ki...  Yoksa, gerçekten de tarih bu kadın sultanın t

Rosemary'nin Bebeği/Ira Levin Üzerine

Resim
  Yazıya nasıl başlanırdı? Giriş, gelişme, sonuç. Unutma bunları, sen hiç mi edebiyat dersi almadın? Coğrafya dersi de mi almadın! Söyle bakalım Yozgat nerededir? İç Anadolu nerededir öyleyse? Kapat çeneni de otur dinle! Rüylarımda yine ilkokul sıralarına dönüyorum. Bu sefer, çalışkan bir kız çocuğu değilim. Anlatılanları dinlemiyorum. Ömrümde işitmediğim kadar çok azar işitiyorum. Sonra o mavi önlük üzerimde, lisenin ortasında, kendimi buluveriyorum. Rüyalar şu sıralar dostum değil. Bu uzun ayrılığın sebebi, sağlık sorunlarıydı. Birden ortaya çıkan ve doktora gittiğimde hemen o gün ameliyat olmamı gerektirecek sağlık sorunları. İyileşme süreci, ameliyat kesiklerinin kapanması tüm bunlar zaman alacak şeyler. Haftalar, haftalar sürecek. Dinleniyorum, kitap okuyorum. Yolumuz uzun! Gençliğimiz var mı? Pek emin değilim. Sakinleştirici etkisindeyken, ameliyat masasında kollarımı iki yandan bağlarlarken, birazdan alacağım narkozu beklerken benim kafamda şu şarkı çalıyordu: vakit tamam seni t

Kayıp Tanrılar Ülkesi/Ahmet Ümit Üzerine

Resim
  O yü zden unuttuk dediğiniz yerden başlayacağım. Unutmanın bedelini ödeyecek unutanlar. Cezaların en şiddetlisiyle ödüllendirilecek saygısızlık yapanlar, kalbi yerinden çıkarılacak beni kalbinden çıkaranların, yüzlerinin derisi yüzülecek benden yüz çevirenlerin... Uzun zamandır beklenen Ahmet Ümit kitabı sonunda çıktı. Kitabı çıktığı gibi sipariş ettim. Geçtiğimiz ay okudum. Ancak bazı nedenlerden dolayı burayı boşlamak zorunda kaldım. Kitap hakkında yazabilmek şimdiye kısmetmiş.  Açıkçası biraz da o rüzgarın geçmesini bekledim. Sosyal medyada Kayıp Tanrılar Ülkesi, tv programlarında Kayıp Tanrılar Ülkesi... Biraz toz duman dinsin, sakinleşelim istedim.   Kırlangıç Çığlığı kitabını bloğa 29 Haziran 2018'de yazmışım. Okumak isterseniz  buradan tıkırdatın  . 25 TL olan fiyatına yüksek demişim. Kayıp Tanrılar Ülkesi'nin arka kapak fiyatı 42 TL. Şimdilerde bir sabit fiyat politikası konusudur gidiyor, bakalım ondan sonra fiyatlar ne olacak. İnternet satışı yapan kitapçıları takip

Balıkçı ve Oğlu/Zülfü Livaneli Üzerine

Resim
( Daha önceki Livaneli kitapları yazlarım için:  Son Ada ,  Mutluluk ,  Serenad ,  Leyla'nın Evi ,  Engereğin Gözü ,  Huzursuzluk  ) Livaneli'nin birden, hiç tanıtımı yapılmadan ortaya çıkan kitabı Balıkçı ve Oğlu'nu bitireli bir kaç hafta oluyor. Eskiden Doğan Kitap'tan çıkan kitaplar İnkılap Yayınevi'ne geçti. Eski kitaplar da Livaneli'den yeni kitap denilerek sosyal medyada tanıtıldı, basıldı. Sevgili İnkılap Yayınevi her şey iyi hoş da bu kitap neden zürafa gibi? Doluya koysan olmuyor, boşa koysan dolmuyor. Diğer kitapların yanında, kütüphane rafında (kardeşimin deyimi ile) resmen tam bir zürafa gibi duruyor!  En son Huzursuzluk kitabını yayımlayan Livaneli, Balıkçı ve Oğlu'nda temelde göçmenlikten bahsederken, bir yandan da ekolojik yıkımlardan da bahsediyor. Oğlunu bir fırtınada denizde kaybetmiş bir balıkçının üzerinden, Ege sularındaki drama uzanıyoruz. Açıkçası, balıkçı Mustafa ve Mesude karakterleri bende derinlikli etki bırakmadı. Sanki kendimi ye

Venüs/Şebnem İşigüzel Üzerine

Resim
  ' 'Ama ben erkek cinsine mensubum'' der, son noktayı koyardı babam. ''Bir kadın ölene kadar ebeveyniyle yaşamaya mahkumdur. Ebeveynleri ölmüşse cemiyet ona kocasından, ağabeyinden, kardeşinden, olmadı eniştesi, dayısı, amcası, dış kapının mandalı kuzeninden ebevyn tayin eder. Kadın ona şikayet edilir, onun iznini alır. Bre ne sıkıcı şey, iyi ki kadın doğmamışım.'' Şebnem İşigüzel, bu yıl tanıştığım yazarlardan. Venüs'ü okuyup çok beğenen kardeşim, kitabı bana da tavsiye edince, hemen ben de okumaya başladım. İkinci Abdülhamit'in zamanında, İstanbul boğazının tam ortasında başlayıveriyor kitap. İnsanların çekmecelerinde neler olduğunu çok merak ederim. Perdesi aralık kalmış bir pencerenin kenarından hemencik sıyrılıverip içeriye doğru uzanan bakışlarımın sebebi de budur. Venüs, o çekmecelerin içini göstermekle kalmıyor, hem aile sırlarını deşifre ederken hem de İstanbul'u mekan seçiyor. Kıvrak dili, akıcı üslubuyla keyifle okunuyor. Ben, öze

Salgın/Ling Ma Üzerine

Resim
''Salgının ciddiyeti hangi haber kaynağının takip edildiğine göre değişiyordu. Bazıları hastalığın katlanarak arttığını, diğerleri kontrol altında yavaşça yayıldığını söylüyordu. Shen Humması ya Batı Nil virüsünden etkili değildi ya da Kara Veba şiddetindeydi.'' Salgın, tanıtımı çok iyi dönen kitaplardan biri. Korona virüsü tahmin eden kitap diye diye, şişirip merak uyandırdılar. Aslında okuduğum alıntılara ve bazı tanıtım yazılarına güvenmemem gerektiğini biliyordum. Kitabı boklamak değil niyetim, ancak ben ortada çok zekice yazılmış, çağımızı bir ayna gibi kendimize geri yansıtan bir kitap göremiyorum. Açıkçası, kitabı sipariş ederken de aklımda bazı sorular vardı. Kararsızdım, e-kitap olarak alamayınca da sipariş etmek durumunda kaldım. ''Anılar, anıları çağırıyor. Shen Humması da bir hatırlama hastalığı;  hummalılar anıları içinde sonsuz döngüye tutuluyor.'' Ana karakterimiz Candace Chen'in anıları etrafında dönen bir hikaye. Shen Humması adı ver

Fosforlu Cevriye/Suat Derviş Üzerine

Resim
Karakolda ayna var Kız kolunda damga var Bakışından bellidir Cevriye'm  Sende kara sevda var. 1940 yılında tefrika olarak yayınlanan Fosforlu Cevriye, İthaki yayınları tarafından tekrar kitap dünyasına kazandırıldı. Suat Derviş'in eserlerine ulaşmanın zorluğunu ortadan kaldıran İthaki, gerçekten büyük iş yapmış. Kitabın sonunda ufak bir sözlük var. Ancak kitapta geçen bazı kelimeler sözlükte bulunmuyor. Bu, sıkıntı. Kitabı bırakıp, telefondan sözlüğe bakma ihtiyacı tüm hevesimi kırıyor. Çoğunlukla cümle içindeki anlamdan çıkardığım sözcüklere rağmen, bazen sözlüğe bakma ihtiyacı hissettim. Argosu bol bir kitap bu. Hoşuma da gitti, argoda yeni sözcükler öğrendim. Yıllar sonrasında okurken bile gündelik hayatta kullanılacak kelimelerdi bunlar.  ''Bu sahilin bütün sokak çocukları gibi, sanki yüzmek onun da fıtri kabiliyetleri arasındaydı. Yüzmeyi ne zaman öğrendiğini bilmiyordu. Konuşmaya ve yürümeye ne zaman başladığını hatırlamadığı gibi.  Onun için denizi seviyordu. Bu

Aksaray'dan Bir Perihan/Suat Derviş Üzerine

Resim
 Kısa süreli, zorunlu/zorlu ayrılıktan sonra yine geldik efendim. Bazı sağlık sorunlarından dolayı ara verdiğimiz kitap sohbetlerimize devam ediyoruz. Suat Derviş'in kitaplarına özellikle son dönemde İthaki'den kitaplar almayı sevdiğim için, hep denk geliyordum. Hatta Aksaray'dan Bir Perihan'ı okuma listeme eklemiştim bile. Sonra bir gün kardeşim bu kitabı aldığını ve çok merak ettiğini söyledi. Ben de dayanamadım, hemen sipariş ettim. O, kitabı bitirdi ve çok beğendiğini anlattı. Ben daha da meraklandım. Ve sürpriz! Sipariş ettiğim kitapların bir kısmı gelmiş, ama Aksaray'dan Bir Perihan ne yazık ki temin edilememişti. Neyse efendim, geç de olsa kendisine kavuştum ve iki gececikte bitirdim.  Suat Derviş hayat hikayesiyle, yazdıkları ve duruşuyla ilginç bir insan. Şimdiye dek onun kitaplarını okumadığım için kendimi ayıpladım. Ve yıllar sonra tekrar Saut Derviş'i hatırlatan İthaki'yi çok sevdim.  Aksaray'dan Bir Perihan kitabı, ilk bakışta kitabın ana ka

Pan'ın Labirenti/Guillermo del Toro, Cornelia Funke Üzerine

Resim
Yıllar önce, Pan'ın Labirenti filminin kitap olarak yazılacağını okumuştum bir yerlerde. Açıkçası çok sevinmekle birlikte, kim bilir dilimize ne zaman çevrilir diye üzülüp, konuyu kendi içimde rafa kaldırmıştım. Ta ki, geçtiğimiz günlerde kitabın dilimize kazandırıldığını görene dek. Fiyatı pahalı olan kitapları genellikle Türkiye'den alırım ancak bu sefer dayanamadım. Hem doğum günümde hovardalık yapmayacaktım da ne zaman yapacaktım ki?! Kitaplığımda, bir rafı bilimkurgu, fantastik kitaplarına ayırmaya karar verdim. O rafın en başında yer alıyor Pan'ın Labirenti. Bu kategorideki tüm kitaplarımı topladım ve bir rafın asla ama asla yeterli gelmeyeceğine kanaat getirdim. Kitaba her zaman yer bulunur, sıkıntı yok! Kitap geldiğinde hem heyecanla okumak istiyor hem de elimi süremiyordum. O sırada okuduğum başka kitaplar olduğu için bekletme kararı aldım. Ve tavuk götü yine tövbe tutmadı! Bir gece ansızın kendimi Pan'ın Labirenti'nde , Ofelia'yı takip ederken buluverd

Nisan 2021 Kitap Alışverişi

Resim
  Veba Geceleri/Orhan Pamuk Elimdeki tek birinci baskı Orhan Pamuk kitabı Veba Geceleri oldu. Uzun zamandır beklenen kitap Veba Geceleri'nin tanıtım bülteninde  ''Orhan Pamuk’un üzerinde 5 yıldır çalıştığı “Veba Geceleri”, 1901 yılında 3. Veba Pandemisi döneminde Osmanlı’nın 29. Vilayeti Minger adasında geçiyor.  Hem sürükleyici bir siyaset ve aşk romanı hem de Pamuk’un salgın, karantina, devlet ve birey konularını bir masal havasıyla tartıştığı bu tarihi roman, konusuyla yaşadığımız günlere de ışık düşürüyor. '' Diyor. Türkiye'de YKY'de 45 Tl'den indirimle 31.50'ye satılıyor. Ben Köln Kütüphane'den 11.99 €'ya aldım. Bugün itibarıyla baktığımda 12.57'ye satılıyor.  (20.04.2021 Güncellemesi: Fiyatı 12.77 olmuş. ) Hemen başlayacağım bir kitap değil. Sakin kafa ile okumak gerektiğini düşünüyorum. Ancak gözümün önünde durdukça da kaşıntı yapıyor, " oku beni oku beni " diye fısıldayıp duruyor kulağıma.  Şu sıralar, İthaki yayınlarını

Cehennem Evi/Richard Matheson

Resim
Uzun zamandır bu kadar keyifle bir korku kitabı okuduğumu hatırlamıyorum. O tatlı ürperti hiç gitmesin diye o kadar yavaş okudum ki. Araya bazı işler de girince, bir haftada ancak bitti. Ancak sizi temin ederim, tek bir oturuşta kolaylıkla bitirilecek bir kitap.  Enfes. Tek kelime ile Cehennem Evi'ni anlatmam gerekirse, enfes derdim. Uzun zamandır ilk defa korktum. Huzursuz oldum, ışıklar açık uyumak istedim. Kitabın tadı damağımda kaldı. Bazı görüntüler halen gözümün önüne geliyor ve kalbim hızlanmaya başlıyor. İlk yirmi sayfadan itibaren Cehennem Evi'nin içine çekiliyor kolay kolay da oradan çıkamıyorsunuz. Richard Matheson'dan daha önce okuduğum Ben Efsaneyim'in inceleme yazısını okumak isterseniz  Buradan Buyurun . Aslına bakacak olursak, klasik perili ev hikayelerinden oldukça sıkılmıştım. Kitabı alıp almamakta bile kararsızdım. Okurken zevk alamayacağımı düşünüyordum. Ancak tanıtım yazısında, Stephen King'in ''Cehennem Evi, yazılmış en korkunç lanetli

Deniz Adamı/ Carl-Johan Vallgren Üzerine

Resim
 Uzun yıllardır, hayatımda bu kadar çok belirsizlik duygusu olmamıştı. Dünyanın bunalımı, bize denk geldi. Dünyanın belirsizliği bize denk geldi. Dünyanın sonuna doğmuşuz belki. Şimdi, içimize sığınma zamanı. Şimdi, duvarlarımızı daha kuvvetli örmenin, rüzgarlara karşı durmanın zamanı. Kabuklarımıza sığınacağız, kitaplarımıza sığınacağız, güneşin doğuşuna, papatyanın açışına umut bağlayacağız. Şimdi, insan olmayı farklı bir boyuta taşıyıp, yalnızlığı öğreneceğiz. Güneş var olduğu sürece, yaşam hep vardır. Nelere alışmadık ki insan olarak? Nelerle birlikte yaşamayı öğrenmedik? Şu kısacık insan ömründe, bu günleri de yaşayacağız. Belki yakınlar uzak olacak, uzaklar yakın. Belki mevsimler ters yüz olacak, belki zaman.  Şimdi, içimizdeki en eski, en kadim, o en vahşi temel duyguya sığınma vakti: Hayatta kalma iç güdüsü! Deniz Adamı, bana kardeşimin önerdiği bir kitaptı. Kitap sipariş edeceğim vakit, bir miktar daha bütçem olduğunu fark ettim. Listemdeki kitaplardan almak istemedim, kardeşi

Ben Efsaneyim/Richard Matheson Üzerine

Resim
Yaşam gücü denen şey, belki de kelimelerden ibaret değildi. Belki de gerçekten böyle bir direnç vardı. Doğa, tüm engellere rağmen, bir şekilde onun içindeki kıvılcımı canlı tutuyor olabilir miydi?   İlk cemreyi havaya düşürdük! Artık gelsin ılık bahar rüzgarları, aydınlık günler, karışık kızartma yemekleri! Yine de güneşe aldanıp montları çıkarmamak gerek, malum Korona pusuda bekler. Aslında hayatımızın orta yerinde durup duruyor işte. Ona rağmen, onunla birlikte yaşıyoruz. Nefes alıp veriyor, sokağa çıkıyor, işe gidiyoruz. İnsan, nasıl da uyum sağlıyor her şeye. Mecbur olduktan sonra! Bir mecburiyet çemberi var ki, içinde dönüp duruyoruz! Fantastik edebiyatın sayfalarında hapsolmuş ve herkesin bir hayal ürünü zannettiği varlıklar gerçek olmuştu.  Ben Efsaneyim'in efsane filmini izlemeyen az insan vardır diye düşünüyorum. Ben de önce filmini izledim. Bu kitap konusunda, belki de önce filmi izlemek daha iyi olmuştur. Will Smith, filme çok yakışmıştı. Tabii, yine film ve kitap farklı