Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi/Güzide Sabri Üzerine




Gözyaşları ruhu boğulmaktan kurtarır derler. Ah, bu gözyaşları olmayaydı bilmem yaşayabilecek miydim?

Can Yayınları, çok iyi bir işe imza atmış ve Güzide Sabri'nin kitaplarını yeniden basmış. İlk olarak 1905 yılında basılan Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi yani Ölmüş Bir Kadının Mektupları, kırılgan aşıkların, ızdırabından verem olan kadınların, ince hastalığa tutulan annesinin vefatından sonra öksüz kalmış bir kızcağızın hikayesidir. 


Kitabı bitirdikten hemen sonra, günümüzde artık kullanılmayan kelimeler dilimin ucuna kadar geldi geldi gitti. Kitapta mümkün olduğunca yazarın kullandığı kelimelere sadık kalınmış, kitabın sonuna bir küçük sözlük de eklenmiş. Çoğu kelimenin anlamını bildiğimden ve cümle içinde kullanımından anlamlarını çıkartabildiğimden benim için sözlük pek gerekli olmadı. Mesela, bazı bilmediğim kelimeler de vardı ancak onlar da sözlükte yer almıyordu. Henüz kitabın başında geçen ''teyzezade'' kelimesi gibi. Teyze çocuğu olduğunu tahmin ettiğim ve başka sözlükten anlamını öğrendiğim bu kelime ne yazık ki kitabın arkasındaki sözlükte yer almıyordu.

Kitapta sık sık heyecan kelimesi geçiyordu. Heyecan kelimesi, 1948 doğumlu babamın da sık sık kullandığı şekliyle ''helecan'' olarak yazılmıştı. Bu kitapta sevdiğim ayrıntılardan biriydi. Okuduğum kitapta dönemin izleri ile karşılaşmak. Bu bazen sosyal hayattan bir parça olur, bazen de böyle gündelik kullanılan kelimelerin farkı olur. Beni mutlu eden ve tam anlamı ile o yıllara götüren özelliklerden biri oldu.

Ömrünün kışı içinde, bir bahar zevki duymak için beni almıştı. Fakat güneşi ısıtmayan, çiçekleri açmayan bu baharın gülleri yok, bülbülleri yok, renkleri ve ışıkları yok!

Yeşilçam'ın hassas, kırılgan, ama evli olduğu erkeğe ölürcesine bağlı, kendi kurallarını asla çiğnemeyen, ince hastalığa yakalanmış kan kusarken dahi eski aşkına geri dönmediğini kocasına asla ihanet etmediğini ispat etmeye çalışan kadın karakteri geldi mi gözünüzün önüne? Evet, genelde Hülya Koçyiğit olurdu bu kadın. Erkek karakter mi? Tabii ki Ediz Hun! İşte o kadın karakterin yaratıcısı Güzide Sabri'dir.

Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi'nde, okuyucu günlükleri okuyarak masum bir aşkın başlangıcına tanık olur. Sevdiği adamın evli olduğunu öğrenen Fikret hayata küser, ikinci evliliğini yapan babasının karısı onu bir türlü sevmez. Kadının uzak ve yaşı oldukça büyük bir akrabası ile evlendirilir. Dünyadan uzak, bir çiftlik evinde günlerini geçirmeye başlarlar. Bir gün, o inanılmaz tesadüf gelir ve onu bulur. Kocasının yeğeni olan bu kadın, Fikret'in ilk ve biricik aşkı Nejat ile evlidir. Onları ziyarete gelmek isterler. Fikret, geçmişte yaşananları kocasına anlatamaz. Bu ziyaret, herkesin hayatını derinden sarsacak olayların başlangıcıdır.


Her bir satırda, Fikret'in aşkından yansa da kocasına ihanet etmediğini görürüz. Gururunu ve kocasının gururunu asla incitecek bir şey yapmadığı ve yapmayacağının altı defalarca çizilir. Zaten harap olmuş sinirleri ve kalp rahatsızlığının üzerine bir de ince hastalık eklenen Fikret, Nejat'ın karısının iftiraları sonucunda herşeyi yanlış anlayan kocasına durumu anlatmaya çalışırken bitap düşer. Derdini hep yaptığı gibi günlüğüne aktarır. Kocası ve henüz kundakta olan kızı ile aile saadetleri bozulmuş, iğrenç bir iftiraya kurban gitmişlerdir.


Ne güzeldi değil mi? Ben bunu izlemiş olabilir miyim? dediğinizi biliyorum. Büyük ihtimalle izlediniz, çünkü kitap filme de çekilmiş. Ayrıca, Yeşilçam tarafından defalarca farklı filmlerde de bu senaryo kullanılmış.


Ooof... Bu düşünce bütün tüylerimi ürpertti... Hayır, hayır, ben kızımın lanetine müstahak olacak bir anne değilim! Aşk denilen bu zehirli yılanı kalbimden çıkarıp atmaya çalışacağım...


Peki bu hikaye nasıl son buldu? Fikret'in kızına ne oldu? Nasıl bir yaşam sürdü? Efendim, tüm bunları devam kitabı olan Nedret'te okuyabilirsiniz. Onun da inceleme yazısı en kısa sürede burada olacak.


Gece Saçlı Kız






Yorumlar