Kayıtlar

Azrail Koşuyor/Stephen King Üzerine

Resim
  Uzun zamandır piyasada bulunmayan bir Stephen King kitabı ile karşınızdayız efendim. 1982 yılında Richard Bachman takma adıyla Stephen King tarafından yazılan kitap, ülkemizde kimi kaynaklara göre 1996, kimi kaynaklara göre ise 1989 tarihinde basılmış. (Bu konuda hiç bir fikrim olmadığı ve emin olabileceğim ana kaynağa da ulaşamadığım için, her iki tarihi de vermek istedim.) Stephen King'inbu enfes eseri, bir nefeste okunacak türden. Ben malum göz probleminden dolayı iki geceye bölsem de, kitabı elinize aldığınızda bir daha bitirince bırakabileceksiniz!  Sene 2025! Sınıflar arası uçurum derinleşmiş. Zenginler ve fakirler. Her eve girmiş olan bedava televizyonlar. Bu televizyonlarda, çeşitli yarışmalar yayınlanıyor. İnsanların canlarını ortaya koyarak karşılığında para kazandıkları yarışmalar. Ben Richards işsiz kalmış, kızı hasta ve onu iyileştirecek parası yok. Zaten, toplumdan iyice uzaklaştırılmış, dışlanmış bir sınıfa mensup. Yetmezmiş gibi bir de kurallara uymuyor, baş kaldı

Ülker Abla/Seray Şahiner Üzerine

Resim
Yollardan geçtim, demirden bir kuşun içinde mesafeleri aştım, kıta değiştirebildim. Lakin, insan olamadım bazılarının gözünde. Memleketlerden memleket beğendim, kendime bir yurt edinemedim. Anladım ki, sevgi yalnızca tek kişilik bir duygu değilmiş. Bazen sevmek yetmezmiş. İnsan kişi sevilmek de istermiş. Sevilmedim. Bu kesin, bir bıçak kadar da keskin. Kelimeler bir yana dağılmış, düşüncelerim bir yana. Ben, henüz insan bile sayılmazken, hakaretlerin en kötüsüyle, yani kadınlığımla vurulmuşum. Ben, hayatımda yıllardan sonra ilk defa erkek olmayı diledim. Bunu belki en son ergenliğimde dilemiştim. Keşke erkek olsaydım! Bu cümle, otuz yaşında bir kadının ağzından döküldü. Evet, bunu başardınız. El birliği ile beni delirtip, sonra da kenara geçip izlerken keyiften salyalarınız akıyordu dudaklarınızın kenarından... Bugün, ben artık karar verdim. Hep övündüğüm mantığım bir zamanlar götüme kaçmıştı. Evet, sevgi uğruna ben mantığımı görmezden geldim. Sadece mantık mı ki? Herkes arkamdan bağır

İstanbul Maviyken/Tolga Gümüşay Üzerine

Resim
'' Sözcükleri de saçları gibi tel tel ayırarak, her sesin hakkını teslim ederek telaffuz ediyor. İnsanların çok daha tutkulu ve sabırlı olduğu zamanlarda el emeği göz nuruyla yaratılmış, bir daha asla benzeri üretilemeyecek antika bir porselen bebeğe benziyor. ''   Hep çalıştığı için kıymetini bilemediğimiz şeyler vardır. Mesela zaman, hep çalışır, akar gider, durmaz. O hep dönerken, akarken biz onun bu devinimini fark etmeyiz bile. Keskin bir bıçak ne zaman kesmeyi bırakır, ancak o zaman bir huzursuzluk başlar içimizde.  Tuvaletin sifonu birden bozuluverir. Musluğun gideri tıkanır. İşte ben bu huzursuzluğu gurbette yaşamaya benzetirim. Tıkır tıkır işleyen zaman birden kırılmış bir ayna gibi parçalara bölünür. Her bir parçanın akıp giden zamanı farklı işlemeye başlar. Mekanlarla birlikte, anılar da birbirine karışır. Kişiler zaten çoktan birbirine benzemeye başlamıştır. Sesler karışır, duygular karışır. Cam kırıkları içinde yaşarken zamanın o eski mutlu güzel anılarını,

Bazı Yalnız Memleketlerin, Yalnız İnsanlarına Şiir

Yalnızlığın kokusu,  çorbanın kokusudur tüm apartmana yayılmış. Bir kış gecesi, giderken bir yerlerden dönerken bir yerlere duyduğun sulu yemeğin kokusudur.  Yalnızlığın kokusu, hiç şüphesiz en çok bir uzak memleketin  bir noel öğleden sonrasında  duyduğun  şekerli sıcak hamurun kokusudur. Yalnızlık bir kez girdi mi insanın kalbine, en derine gömüldükçe gömülür. Bir keskin bıçak mı dersin, yoksa falçata inceliğinde bir sızı mı. Gömüldükçe yerini sağlamlaştırır. Her nefeste yerleşir, sen bir usturayı yüreğimde taşıyorum sanırsın. Her hareketinde kanatır, onunla yaşamaya alışamazsın. Ancak, ona rağmen yaşarsın. Boşuna ağlama küçük kadın. Sen de yalnızlığı bir bayrak gibi sol yanında taşıyanlardansın. Gece Saçlı Kız

Bir Kış Gecesi/Suat Derviş Üzerine

Resim
Zaman geçiyor. Zaman değişiyor. Hayat, karşımıza hep farklı şeyler çıkartıyor. Hep aynı karanlıkta kalacak sandığımız gölgelikler aydınlanıyor. Güneş ışıkları karanlığın bağrını delip geçiyor. Çiçekler filizleniyor kuytularda, suyu çekilen kuyular yine suyla doluyor. İnanır mısınız, hayatta bazen güzel şeyler de oluyor. Suat Derviş'in kaleminden hikayelerin bulunduğu Bir Kış Gecesi kitabı aslında iki aya yakındır baş ucumda duruyordu. Araya giren farklı kitaplar filan derken, okuyamamıştım bir türlü. Geçen hafta ''artık bu kitabı bitirmem lazım'' diye elime aldım ve sonunu getirdim. İçerisindeki hikayelerden benim en çok hoşuma giden, bugün yazmak istediğim(kitaba da ismini veren) Bir Kış Gecesi oldu. Aslında, Deli isimli hikaye de oldukça ilginç ve de ilgi çekiciydi.  Soğuk ve karlı bir eski İstanbul gecesine ışınlanıyoruz. Peki, biz bu hikayenin neresindeyiz? Sobanın yanında uyuyan kedinin gözlerinden görüyoruz belki. Belki tavandan sarken örümceğiz. Ne bileyim iş

Dehşet Gecesi/Kerime Nadir Üzerine

Resim
Yazdığı tür yüzünden belli kesimlerce küçümsenen Kerime Nadir, özellikle ev kadınlarının tercih ettiği, romantik kitaplarıyla bir zamanın en çok okunan yazarıydı.  Yazdığı yılların toplumsal olaylarından uzak, daha çok kişinin iç dünyasına yönelen kitaplarından dolayı çokça eleştirilmiş. Toplumdan kopuk olmakla suçlansa da, toplumun bir kısmı tarafndan severek okunmuş bir yazar.  Ben, Kerime Nadir'in ismini bilmekle birlikte belki yaşım gereği, belki de ilgi alanlarım gereği kitaplarını hiç okumamıştım. Kadın yazarlara daha çok ağırlık verdiğim hayatımın şu döneminde, Kerime Nadir okumak istedim. Henüz okumaya fısat bulamadığım bir kitabını saymazsak, üç kitabını okudum. Beyaz Dizi olarak tabir edilen kitapları dışında, bir de korku romanı olduğunu biliyor muydunuz? Ben Dehşet Gecesi'nin tanıtımını okurken çok heyecanlanmıştım. Ve Kerime Nadir'in korku alanında yazdığını bilmiyordum. Türk korku romanının ilklerinden biri olduğu söylenen kitabı temin etmek pek de kolay olmad

Nedret/ Güzide Sabri Üzerine

Resim
Nedret'in gözlerinden siyah bir bulut geçti... Kanatları kırılmış, yaralı bir kuş gibi başı omuzları üstüne düştü. Biraz evvel, boş bir ümide kapılarak hülyalarının üstüne çıktığı bir an içinde perişan ve kudretsiz, karanlık bir boşluğa doğru yuvarlandığını görmekle derin ve acı bir ıstırap altında ezildi bitti. Geçtiğimiz haftalarda Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi'nden bahsetmiştim. (Okumak İsterseniz  Buradan Buyurun  )1905 yılında ilk baskısı yapılan Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metruke'sinden on sekiz yıl sonra 1923 yılında yazılan Nedret'ten konuşalım bugün biraz da.  Nihat bugüne kadar onun bu derece zengin bir güzelliğe malik olduğuna, onda mevcut ince bir şiirin en açık noktalarını göremediğine teessüfler ediyordu.  Efendim, buradan sonra okuma keyfinizi kaçırabilecek bazı ip uçları olacak. Eğer öncelikle Evrak-ı Metrukeleri okumak istiyorsanız, bu yazıyı okumayı sonraya bırakın. Fikret'in acılar içinde, insanın içini sızlatan ölümünden sonra kızı Nedret