Ben Efsaneyim/Richard Matheson Üzerine


Yaşam gücü denen şey, belki de kelimelerden ibaret değildi. Belki de gerçekten böyle bir direnç vardı. Doğa, tüm engellere rağmen, bir şekilde onun içindeki kıvılcımı canlı tutuyor olabilir miydi?

 İlk cemreyi havaya düşürdük! Artık gelsin ılık bahar rüzgarları, aydınlık günler, karışık kızartma yemekleri!

Yine de güneşe aldanıp montları çıkarmamak gerek, malum Korona pusuda bekler. Aslında hayatımızın orta yerinde durup duruyor işte. Ona rağmen, onunla birlikte yaşıyoruz. Nefes alıp veriyor, sokağa çıkıyor, işe gidiyoruz. İnsan, nasıl da uyum sağlıyor her şeye. Mecbur olduktan sonra! Bir mecburiyet çemberi var ki, içinde dönüp duruyoruz!

Fantastik edebiyatın sayfalarında hapsolmuş ve herkesin bir hayal ürünü zannettiği varlıklar gerçek olmuştu. 

Ben Efsaneyim'in efsane filmini izlemeyen az insan vardır diye düşünüyorum. Ben de önce filmini izledim. Bu kitap konusunda, belki de önce filmi izlemek daha iyi olmuştur. Will Smith, filme çok yakışmıştı. Tabii, yine film ve kitap farklılıkları çok vardı. Mesela, kitaptaki Robert Neville sarı saçlı yarı Alman! Bu fark nedense aklıma, Stephen King'in Kara Kule'sinin o berbat, o saçma, o aptalca, o gereksiz, o faydasız filmini getirdi! Kimseyi memnun etmeyen bir filmdi! Silahşor ve mavi gözleri!! Filmdeki kim? Idris Elba! Daha da söyleyecek sözüm yok! Sen kitaplar dolusu o mavi gözlerden bahset, filmdeki sürprize bak!


''Korku ile yaşamaya alışmıştı. Başa çıkamadığı tek şey yalnızlıktı.''


Dünya üzerinde kalan son insan olduğunu düşünen Robert Neville, kendine korunaklı bir ev yapar. Gündüzleri evini sağlamlaştırır, çalışır, eşya toplamaya çıkar. Geceler ise yaratıklara aittir. Filmde ne olduğunu bilmediğimiz yaratıklar, kitapta aslında vampirlerden başkası değildir. Birden toprağın altındaki ölüler vampir olarak uyanmış, bu virüsü insanlara bulaştırmaya başlamışlardır. Bu vampirler biraz farklı. Bazıları hayatı boyunca sürekli yaptığı işleri yapmaya, alışkanlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar. Mesela Robert'in her zabah işe birlikte gittiği arkadaşı dayanıyor kapısına artık her gece! 

Dünya çıldırmış, ölüler sokaklarda dolaşıyor ve ben buna şaşırmıyorum bile. Cesetlerin dönüşü dünyanın en normal şeyi sanki. Demek insanın alışamayacağı hiçbir zırvalık yokmuş.  

Açıkçası, Robert filmdeki kadar güçlü bir karakter değil. Sık sık geçmişe dönüp, iç dünyasında kayboluyor ve içki denizinde boğulmaya niyetli. Bu yüzden yaptığı aptallıkları okurken sık sık offf çekiyor insan.

 Tabii, sosyal bir varlık olan insan yalnızlığa çok zor dayanıyor. Robert Neville de çıldırmak üzere. Kaybettiği karısını ve çocuğunu düşünüp kendini perişan ediyor. Bir yandan da dünya üzerinde kalan son insan olmadığına inanmak istiyor. Ancak geceleri yolculuk edemeyeceği için, bulunduğu bölgeden fazla uzaklaşmaya cesaret edemiyor.

Evinde güzel plakları, kitapları, kutu kutu konservesi, büyük ve ağzına kadar dolu bir buzluğu, ses yalıtımı ve içkileri olmasına rağmen yine de insan istiyor. Ve belasını da çok geçmeden, çok aramaya gerek kalmadan buluyor!

Kitap sürükleyici. Ancak söylemem gerekir ki, roman gibi devam ederken birden bir hikaye sonuyla bitiveriyor. 

Ve bilim, efsanenin gerisinde kaldığında, efsane bilimi ve diğer herşeyi yutuvermişti.

 

Bendeki kitap, Artemis Yayınevinden. 328 sayfa. Kitapta, Ben Efsaneyim haricinde bir kaç tane kısa hikaye de mevcut.

Kitabın şu anki basım hakları İthaki Yayınevinde. Yalnız onlar kitabın ismini Ben Efsane olarak çevirmiş ve tam 208 sayfa. 

Gece Saçlı Kız

Yorumlar