Fosforlu Cevriye/Suat Derviş Üzerine



Karakolda ayna var

Kız kolunda damga var

Bakışından bellidir Cevriye'm 

Sende kara sevda var.


1940 yılında tefrika olarak yayınlanan Fosforlu Cevriye, İthaki yayınları tarafından tekrar kitap dünyasına kazandırıldı. Suat Derviş'in eserlerine ulaşmanın zorluğunu ortadan kaldıran İthaki, gerçekten büyük iş yapmış. Kitabın sonunda ufak bir sözlük var. Ancak kitapta geçen bazı kelimeler sözlükte bulunmuyor. Bu, sıkıntı. Kitabı bırakıp, telefondan sözlüğe bakma ihtiyacı tüm hevesimi kırıyor. Çoğunlukla cümle içindeki anlamdan çıkardığım sözcüklere rağmen, bazen sözlüğe bakma ihtiyacı hissettim. Argosu bol bir kitap bu. Hoşuma da gitti, argoda yeni sözcükler öğrendim. Yıllar sonrasında okurken bile gündelik hayatta kullanılacak kelimelerdi bunlar. 


''Bu sahilin bütün sokak çocukları gibi, sanki yüzmek onun da fıtri kabiliyetleri arasındaydı. Yüzmeyi ne zaman öğrendiğini bilmiyordu. Konuşmaya ve yürümeye ne zaman başladığını hatırlamadığı gibi. 

Onun için denizi seviyordu. Bu karanlık göğü, bu yıldızları, İstanbul'un bu rutubet ve deniz kokan havasını seviyordu. ''

Fosforlu İstanbul'un gözbebeği bir sokak kadını. Kitaba başladığım henüz ilk gece, rüyamda onun peşine takılıp Beyoğlu'nu karış karış dolaştık. Gecenin sonunu ise Barba'nın meyhanesinde getirdik. Fosforlu, öylesine neşeli, öylesine hüzünlü. Fosforlu, burnumun direğini sızlatan, kitabın sonunu hiç getirmek istemediğim bir karakterdi. Huyumdur, kitaba başladıktan kısa bir süre sonra hemen son iki sayfasını okuyuveririm. Huyum kurusun!


''Halbuki kocaların içinde ne sakiller, ne gebeşler, ne huysuzlar, ne andavallılar vardır,'' diye düşünüyor, ''zavallı nikahlı karılar'' diye içinden onlara acıyordu. Kocaları moruk, suratsız, mendebur, kakavan da olsa hayatlarını onlarla geçiriyorlardı. Her akşam böyle bir sofrada aynı kaknem herifle burun buruna yemek yiyorlardı. 


 Daha önce defalarca beyaz perdeye uyarlanan, ama asıl ruhu sayfaların içinde saklı olan Fosforlu Cevriye, bir sokak kadınının hastayken ona bakan bir kaçağa olan aşkını anlatıyor. Yanı sıra, sokaktaki yaşamı, insanları, İstanbul'u da bulacaksınız bu satırlarda. Henüz dün yazılmış denilse, bir kaç ayrıntı dışında, kesinlikle günümüzden farklı şeyler anlatılmıyor. Anlatılanlar, günümüzde de bire bir yaşanan şeylermiş gibi geliyor insana. 

İki günde, zevkle merakla okunup, bitirilebilecek bir kitap. Bazı sayfalarda, sanıyorum gazetede tefrika olduğu için bazı tekrarlar var. Önceki gazeteyi okumayan ya da okuyup da kısa bir hatırlatma isteyenler için böyle bir tekrara gidilmiş diye düşünüyorum.


'' Evet, havada bir korku vardı. Çirkin bir şekilde yüzünü göstermiş, aralarından geçmiş ve Ayten'i alıp sürükleyerek peşinden götürmüş olan ölümün korkusu...

Buna rağmen hiçbirini karakoldan çıkarken, aynanın önünde bir an olsun durup kendine bakmaktan, kendini süslemekten alıkoyamamıştı. ''


Son, tahmin edilmesi güç olmayan ancak o sonla karşılaşmak istemediğim bir sondu. Hani insan bilir, ama yaşamak istemez o sonu. Öyle işte. Okuma zevkini kaçırmak istemediğim için bu kısmı hızlı geçiyorum.

Suat Derviş, toplumun en alt kesiminde yaşayan insanları öyle güzel anlatmış, öyle gerçek karakterler yaratmış ki. Bu gözlem gücü, bu kalem gücü gerçekten hayran kalınacak derecede. 

''Ah, bu İstanbul insan pazarıydı. Burada neleri, neleri ve kimleri tanımıştı.''

Ben bu kitabı bir haftadan fazla sürede okudum. İstedim ki Fosforlu konuşsun, ben peşine takılıp sokaklarda kaybolayım.

''Cevriye gibi, insan duygularının en aşağılıklarını tanıyan bir sokak kadınının böyle bir sevgi taşımasına imkan var mıydı?''

 ( Suat Derviş ile tanıştığım ilk kitabın hikayesi için buradan buyurun Aksaray'dan Bir Perihan )

-İşte, ben varım, demişti. Benim annem hiç olmamış. Sanki ben gökten düşmüşüm. Beni sahiden bir kadın doğurmuş mu vallahi bilmiyorum.


Etkisinden uzun süre kurtulamadığım bir kitaptı. Çok keyif alarak okudum, uzun zamandır görmediğim İstanbul'un hem acı hem tatlı yüzlerini bir arada gösterdi bana. İyi ki Suat Derviş ile tanşmış, iyi ki 2021 haziranda Fosforlu ile bu maceraya çıkmışım.


-Allah büyüktür, diyordu. Her kulunun gıdasını bir yere koyar. Benim rızkımı da çöplerin arasında bırakıyordu. Rızkım oydu. Ben ölmeyecektim. Vallahi İstanbul ömür yerdir. Çok garip barındırır. Burada anafordan yaşanır vallahi. Tevekkeli taşı toprağı altındır dememişler.

-Sizin gıdanızı, o kadar sevdiğiniz Allah size daha temiz bir şekilde veremez miydi acaba?

Cevriye:

-Allah'ın işine karışılmaz, dedi. Alnımızda ne yazılıysa, onu yaşar, kısmetimiz neredeyse, onu orada buluruz.


Gece Saçlı Kız



Yorumlar