Korona Günlükleri 4 Mayıs 2020
Merhaba,
'' Taş üstünde taş yok küller küllere,
Omzumda baş yok kafa tuttum mahşere ''
Malum yeni bir ayın başındayız. Ödenmesi gereken faturalar iyice birikti. Banka işlemleri beni bekler. Gör götüm yolları. Yağmurlu ve baş ağrıtıcı bir İstanbul gününde, çıktık dışarıya. Tabii maske ve eldivenlerimizle birlikte. Artık onlar vücutlarımızın birer parçaları oldu.
Mutlu günler yakında mı? Ne yalnızlık ne de yalan üzmesin seni, doğarken ağladı insan bu son olsun bu son! Lay la lay lay lay lay lay! Kafamda deli sorular, sokakta insanlar ve virüs kol gezerken, çantamda alışveriş torbalarım ve faturalarım düştük yollara. Ve sanıyorum ölümcül bir hata yaptım, maske üzerinden, eldivenli ellerimle burnuma dokundum. Ciddiyim, eğer hastalanırsam bunun yüzünden olacak... Öyle bir hayatı yaşıyoruz işte, ufak bir hata öldürücü bir virüse kapılıp gitmek demek.
Belki paranoya, belki değil. Boğazımda bir gıcıklanma da söz konusu. Gerçi insanlarla yakın temasım olmadı. Yani ne kadar mümkün olabilirse işte
Uçakların Haziran başına ertelendiğini duyduğumdan beri pek keyfim yoktu açıkçası. O yüzden de ne okumak ne yazmak geldi içimden. Şu dönemde içerik üretenlere gerçekten şaşırıyorum. Bende o güç yok çünkü. Kitap okuyamıyorum son dönemde. Sabrımın sonuna geldim. Zorla okuduğum kitaplar hakkında konuşmak, buraya yazmak da içimden gelmiyor. Yani yapmış olmak için yapmak istemiyorum. Bu iyi bir şey değil. Korona günlerinde zorla verimli olmaya çalışmak, zaten karmaşık olan hayatımızın daha da boka battığı günlerde bir de kaliteli zaman geçirmeye çalışmak, bir şeylere çeki düzen vermeye çalışmak, hesaplaşmalar, aktiviteler filan bana göre şeyler değil. Yapamadığımız işleri yapmak, kendimize vakit ayırmak, karantinayı verimli geçirmek filan hikaye. Benim asla yapamayacağım şeyler. Canım istemiyor, keyfim yok. Hepiniz biliyosunuz, yalnızca hayatta kalmaya çalışıyoruz işte.
Bugün evden çıktığımda bir köpek ile karşılaştım. Kedi ile oynuyordu. Sonra beni görünce hızla üzerime gelip, vücudunu bana yasladı. Kafasını ise kolumun altına soktu. Daha önce hiç karşılaşmadığım bir köpekti. Sanıyorum iki ay önceki çıkışımda da bir anne köpek takılmıştı peşime, yolun yarısını birlikte gitmiştik. Bugünki arkadaş o kadar yorulmuştu ki bana yaslanıp güzelce dinlendi. Kalbinin atışını hissedebildim bacaklarımda. Bal rengi tüyleri her yanıma yapıştı, umursamadım. Sonuçta dinlenecek, kafasını yaslayacak bir insan olarak beni seçmişti. Bundan güzel an mı olur. Beş dakika kadar öyle kaldık. Yanımdan geçen insanlar köpekten ve tabii benden en uzak mesafeleri tercih ettiler. Hatta tek sıra oldular. Sonrasına yolun bir kısmını kah birbirimize sürünerek, kah elime kafa atarak geçirdik. Sonra ''haydi senin mıntıkadan çıkmak üzereyiz, arabalar çoğaldı geri dön'' dedim bir kaç kere. Gitti evlatçık. Dönüşte göreyim, bakkaldan bir şeyler alıp vereyim diye çok arandım ama göremedim. Aklıma sıçayım, neden karnını doyuracak bir şeyler almadım ki. O anın güzelliği içinde, aklıma gelmedi işte.
Yarın da bir yolculuk var. Bu sefer mecburen taksi kullanmalı hem de. Yanımda beşer onarlık kağıt paralar aldım. Malum, geçen sefer kazıklandık. Bu sefer de aynı numarayı yemeyelim dedik.
Artık maskeleri para ile alabilecekmişiz. Henüz tüm ayrıntılar belli olmadı sanıyorum. İlk işim maske almak olacak. Bugün eczacıların, bazı market çalışanlarının taktığı siperliklerden buldum aldım. Asetat kağıdı gibi incecik bir şey. Sağlık çalışanlarının kullandığı gibi kalın, iyi gelmedi gözüme. Ancak ulaşabildiğimiz kaynak şimdilik bu kadar.
Aşı çıkarsa herkes ilk aşamada ulaşamayacak diyolla.
Kafam karmakarışık. Bir de yağmur dövdü. Başım ağrıyor. Ah, bu benim nane molla hallerim. Uyan artık kızım, seni nazlandıracak pamuklara saracak bir annen yok. Bundan böyle yağmurlarda ıslansan da, karda ayaz yesen de hastalanmayacaksın.
Hıdrellez, annemin en önem verdiği ritüellerden biriydi. Ben de bahçem olduğunda, ilk iş gül dikmiştim. O zamandan beri keseye para koyup güle asardım. Her gelişimde ben anneme, annem bana verirdi kesedeki bozuk paraları... Şimdi bahçesi talan edilmiş, ayaklar altında çiğnenmiş, gül ilk goncasını vermiş. Gülün de benim de boynum bükük... Bu yıl ilk defa, evimden uzakta, sevdiğimden isteyeceğim bizim için keseyi güle asmasını... Annemin yıllardır kullandığı kese ise bende. Benimle ve kedilerimizle birlikte çok uzaklara yolculuk edecek. Bundan sonra evimizin gül ağacında bulacak yerini...
'' Hiç olmaz sandığım her şey birden bire oldu
Daha ne oluyor derken beni de hayat her yerimden vurdu
Hiç susmaz sandığım kalpler birden bire sustu
Daha ne oluyor derken beni de hayat bir kez daha vurdu
Daha ne kadar gücüm var kaybettiğim şeyler var
Daha ne kadar borcum var benim hayata? ''
4 Mayıs 2020.
İstanbul.
Gece Saçlı Kız
'' Taş üstünde taş yok küller küllere,
Omzumda baş yok kafa tuttum mahşere ''
Malum yeni bir ayın başındayız. Ödenmesi gereken faturalar iyice birikti. Banka işlemleri beni bekler. Gör götüm yolları. Yağmurlu ve baş ağrıtıcı bir İstanbul gününde, çıktık dışarıya. Tabii maske ve eldivenlerimizle birlikte. Artık onlar vücutlarımızın birer parçaları oldu.
Mutlu günler yakında mı? Ne yalnızlık ne de yalan üzmesin seni, doğarken ağladı insan bu son olsun bu son! Lay la lay lay lay lay lay! Kafamda deli sorular, sokakta insanlar ve virüs kol gezerken, çantamda alışveriş torbalarım ve faturalarım düştük yollara. Ve sanıyorum ölümcül bir hata yaptım, maske üzerinden, eldivenli ellerimle burnuma dokundum. Ciddiyim, eğer hastalanırsam bunun yüzünden olacak... Öyle bir hayatı yaşıyoruz işte, ufak bir hata öldürücü bir virüse kapılıp gitmek demek.
Belki paranoya, belki değil. Boğazımda bir gıcıklanma da söz konusu. Gerçi insanlarla yakın temasım olmadı. Yani ne kadar mümkün olabilirse işte
Uçakların Haziran başına ertelendiğini duyduğumdan beri pek keyfim yoktu açıkçası. O yüzden de ne okumak ne yazmak geldi içimden. Şu dönemde içerik üretenlere gerçekten şaşırıyorum. Bende o güç yok çünkü. Kitap okuyamıyorum son dönemde. Sabrımın sonuna geldim. Zorla okuduğum kitaplar hakkında konuşmak, buraya yazmak da içimden gelmiyor. Yani yapmış olmak için yapmak istemiyorum. Bu iyi bir şey değil. Korona günlerinde zorla verimli olmaya çalışmak, zaten karmaşık olan hayatımızın daha da boka battığı günlerde bir de kaliteli zaman geçirmeye çalışmak, bir şeylere çeki düzen vermeye çalışmak, hesaplaşmalar, aktiviteler filan bana göre şeyler değil. Yapamadığımız işleri yapmak, kendimize vakit ayırmak, karantinayı verimli geçirmek filan hikaye. Benim asla yapamayacağım şeyler. Canım istemiyor, keyfim yok. Hepiniz biliyosunuz, yalnızca hayatta kalmaya çalışıyoruz işte.
Bugün evden çıktığımda bir köpek ile karşılaştım. Kedi ile oynuyordu. Sonra beni görünce hızla üzerime gelip, vücudunu bana yasladı. Kafasını ise kolumun altına soktu. Daha önce hiç karşılaşmadığım bir köpekti. Sanıyorum iki ay önceki çıkışımda da bir anne köpek takılmıştı peşime, yolun yarısını birlikte gitmiştik. Bugünki arkadaş o kadar yorulmuştu ki bana yaslanıp güzelce dinlendi. Kalbinin atışını hissedebildim bacaklarımda. Bal rengi tüyleri her yanıma yapıştı, umursamadım. Sonuçta dinlenecek, kafasını yaslayacak bir insan olarak beni seçmişti. Bundan güzel an mı olur. Beş dakika kadar öyle kaldık. Yanımdan geçen insanlar köpekten ve tabii benden en uzak mesafeleri tercih ettiler. Hatta tek sıra oldular. Sonrasına yolun bir kısmını kah birbirimize sürünerek, kah elime kafa atarak geçirdik. Sonra ''haydi senin mıntıkadan çıkmak üzereyiz, arabalar çoğaldı geri dön'' dedim bir kaç kere. Gitti evlatçık. Dönüşte göreyim, bakkaldan bir şeyler alıp vereyim diye çok arandım ama göremedim. Aklıma sıçayım, neden karnını doyuracak bir şeyler almadım ki. O anın güzelliği içinde, aklıma gelmedi işte.
Yarın da bir yolculuk var. Bu sefer mecburen taksi kullanmalı hem de. Yanımda beşer onarlık kağıt paralar aldım. Malum, geçen sefer kazıklandık. Bu sefer de aynı numarayı yemeyelim dedik.
Artık maskeleri para ile alabilecekmişiz. Henüz tüm ayrıntılar belli olmadı sanıyorum. İlk işim maske almak olacak. Bugün eczacıların, bazı market çalışanlarının taktığı siperliklerden buldum aldım. Asetat kağıdı gibi incecik bir şey. Sağlık çalışanlarının kullandığı gibi kalın, iyi gelmedi gözüme. Ancak ulaşabildiğimiz kaynak şimdilik bu kadar.
Aşı çıkarsa herkes ilk aşamada ulaşamayacak diyolla.
Kafam karmakarışık. Bir de yağmur dövdü. Başım ağrıyor. Ah, bu benim nane molla hallerim. Uyan artık kızım, seni nazlandıracak pamuklara saracak bir annen yok. Bundan böyle yağmurlarda ıslansan da, karda ayaz yesen de hastalanmayacaksın.
Hıdrellez, annemin en önem verdiği ritüellerden biriydi. Ben de bahçem olduğunda, ilk iş gül dikmiştim. O zamandan beri keseye para koyup güle asardım. Her gelişimde ben anneme, annem bana verirdi kesedeki bozuk paraları... Şimdi bahçesi talan edilmiş, ayaklar altında çiğnenmiş, gül ilk goncasını vermiş. Gülün de benim de boynum bükük... Bu yıl ilk defa, evimden uzakta, sevdiğimden isteyeceğim bizim için keseyi güle asmasını... Annemin yıllardır kullandığı kese ise bende. Benimle ve kedilerimizle birlikte çok uzaklara yolculuk edecek. Bundan sonra evimizin gül ağacında bulacak yerini...
'' Hiç olmaz sandığım her şey birden bire oldu
Daha ne oluyor derken beni de hayat her yerimden vurdu
Hiç susmaz sandığım kalpler birden bire sustu
Daha ne oluyor derken beni de hayat bir kez daha vurdu
Daha ne kadar gücüm var kaybettiğim şeyler var
Daha ne kadar borcum var benim hayata? ''
4 Mayıs 2020.
İstanbul.
Gece Saçlı Kız
Yorumlar
Yorum Gönder