Bir İdam Mahkumunun Son Günü/ Victor Hugo Üzerine



Ah! Bir hapishanede olmak ne büyük alçalma! Burada her şeyi kirleten bir zehir var. Burada her şey, on beş yaşında bir kızın şarkısı bile yozlaşıyor! Burada bulduğunuz bir kuşun kanadında çamur vardır; koparık kokladığınız güzel bir çiçek iğrenç kokular yayar. 

Merhaba! Ne kadar da uzun zaman olmuş yazmayalı. Aslında, buraya yazmayalı uzun zaman oldu. Yazmak, benim hayatımda her zaman var olan bir şey. Son dönemde bazen anlamsız gelse de, bir çok şeyi sorguladığım gibi onu da sorgulasam da yine de bırakmadığım iki şeyden biri oldu yazmak. Yaşamak ve yazmak.
Geri kalan şeyler içinse biraz mola verilebilir. Sevgiye, bağlı olduğun kişilere, korktuğun tüm uzak mesafelere... Mola, biraz mola. 
Belki istesem de uzak kalamıyorumdur sorunlardan, sevginin bile bir sorun olduğunu fark ettiğim bu yıl, bir çok insan gibi benim için de çok zor oldu. Hala da bitmedi zorluklar, onlar benim gibi mola da vermediler. Benim de pek mola verbildiğim söylenemez ya. Yaşanacak olan yaşanıyor işte.

O zaman ''Gelsin ayat bildiği gibi gelsin!'' ya da '' bırakın hele gelsin!''.

Böylece ölümümden sonra üç kadın oğulsuz, kocasız, babasız kalacak. Farklı türden üç öksüz; yasa açısından üç dul. 
Haklı olarak cezalandırıldığımı kabul ediyorum. Peki bu masumların suçu ne? Ne önemi var! Onurları lekeleniyor. Felakete sürükleniyorlar. Bunun adı adalet.


Son zamanlarda, kitap okumak istemiyor canım. Hatta yeni çıkan kitaplara bakmak bile zevk vermiyor. Ki son zamanlarda yeni çıkan fazlaca kitap da yok. Eskiden, yeni çıkan kitapları her hafta takip etmeme rağmen yine de yetişmez, mutlaka bir kaç kitap kaçırırdım gözden. Şimdiyse, ne canım bakmak istiyor listelere, ne de fazla kitap çıkıyor piyasaya.

Hasan Ali Yücel Klasikleri, her zaman tamamlamak için çaba gösterdiğim serilerden. Nasıl oluyor bilmiyorum ancak hep serinin gerisinde kalıyorum, henüz yolun başında sayılırım. Konu bu seri ise, tamamlayabilmek benim için şu an bir hayalden ibaret. 

Bir İdam Mahkumunun Son Günü, giyotine mahkum edilmiş bir suçlunun son günlerini anlatıyor. Kitapta özellikle, kişinin suçu belirtilmemiş. Günümüzde, idam çok tartışmalı ve bir çok ülkede uygalanmayan bir yöntem. Bizim ülkemizde de avrupa birliği uyum süreci gerekçesi ile kaldırılmıştı. 
Hugo'nun yaşadığı yıllarda oldukça yaygın olarak kullanılan bir yöntemmiş belli ki. 
Bir katilin ölmesini dilemez mi insan? Bir caninin, tecavüzcünün ya da ailemizden her hangi birine zarar veren her hangi birinin ölmesini dilemez miyiz? Ucu bize dokunsun ya da dokunmasın, toplumsal vicdan dediğimiz şey devreye girmez mi bir noktadan sonra? Bir kadın katili için mesela geberesice pislik demez miyiz hiç birimiz? Ya da bir pedofili için, kazığa oturtun şerefsizi diye bağırmak geçmez mi içimizden?
Konu hayatsa, bir insanın hayatı diğer bir insanınkinden nasıl daha değerli ya da daha değersiz olabilir ki? Oynadığımız bilgisayar oyunlarında bile, hiç gereği yokken bir kaç karakteri öldürmüyor muyuz? Tek sebebi yapabiliyor olmamız değil mi?
Bir idam mahkumu, son günlerinde ne düşünür? Tüm itirazlarının reddedileceğini bile bile, neden gerekli başvuruları eksiksiz yapar? Ömür boyu hapis cezasına bile razıyken, zamanı gelince cellatların eline düşeceğini bile bile nasıl yaşar? Peki ya toplum, bir insanın ölme kararını nasıl verebilir? Bu toplum, nasıl zevkle ve huşu içinde idamları izlemek için çılgın kalabalıkların arasında tek bir kalpmişçesine hızlı hızlı atabilir? 
Peki bir katil için merhamer gösterilebilir mi? Onun da nefes almaya hakkı olduğunu düşünmek, öldürdüğü kişiye biraz ayıp olmaz mı?
Bir tecavüzcü, söndürürken hayatların ışığını hiç düşünmüş müdür acaba bunu neden yaptığını?
Kötülerin yaşam hakkı olmalı mı? Onlar da mavi gök yüzünü görebilmeli mi? Güneş onları da ısıtmalı mı? 
Toplumsal eşitsizlik dediğimiz noktada, insan öyle bir boka batıyor ki kafamda binlerce soruyla bitirdim Bir İdam Mahkumunun Son Günü'nü.
Adalet neydi? Toplum neydi? Ceza neydi? Off! Varoluşsal sorunlar, otuzumda da peşimi bırakmayacak anlaşılan. Biz, nereden geldiğimizi bilmeliyiz sadece. Toplayıcılıktan, avcılıktan, mağralardan bu günlere geldik işte. Peki şimdi nereye gidiyoruz? Asıl soru bu değil mi işte, soktuğumun insanlığı nereye gidiyor? 


Saat üçü çaldığında bana zamanın geldiğini bildirdiler. Sanki altı saatten, altı haftadan, altı aydan beri bu anı hiç düşünmemişim gibi titredim.


Gece Saçlı Kız

Yorumlar