Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku/İlhami Algör/Alıntılar
''Hayatımız müzikaldi
ya da bana öyle geliyordu. Müzik satsak köşe olurduk. Bıraksalar,
“Saraçhanebaşı buz tuttu, Arap Kamil, Naciye’yi dost
tuttu” ile, o olmadı mı, “Unkapanı’nda Hacıbaba’da
oymacılar var, koymacılar var” ile dünya listelerine
girerdik. Bırakmadılar. Soktular sınıflara, “Daha dün
annemizin, çiçekli bahçemizin...''
''Film bitmiş de, herkes
salondan çıkarken, aklı son sahneye takılı kalmış, koltuğuna
çakılı adam ruhuyla baktım. “Ulan,” dedim, “bu
milletin tarih kitabına ihtiyacı yok. Şarkıları peş peşe
diz, koy kasete, ver radyodan...” Kışlanın önünde redif sesi
ile başla, Çanakkale içinde vurul, az zamanda, çok işler başar,
açık alınla on yılda çık, araya bir fokstrot, bir yurttan
sesler korosu koy, Şişli’de bir apartmana takıl, yârin
İstanbul’u mesken tutsun, görsün güzelleri seni unutsun,
gurbet halde bir hal gelsin başına, “Yaşa! Var ol!”
muhabbetiyle Harbiye önlerinden geç, deniz ve mehtap sorsunlar
seni, mani olsun halini takrire hicabın, Kalamış’ta huzur ara,
havanı al, ak güvercinler uçur, Gemerek’ten dön gel, sararsın
rengi ruhsarın, kolbaşının kıratını şahlandır, geç arı,
kovan, petek muhabbetine,sarı çiğdeme sor, bir de
Nataşa patlat... Meraklısı varsa, aralara Elvis, Bitıls atsın,
mevzuyu renklendirsin isterse.''
...
''Çevre kesişlerini tarayan
tarafım rapor verdi. “Boşver,” dedim. Arsızdım. Dağıtmazsam,
toparlayamazdım. Dağıtmaya çalıştığım tarafım, dipte bir
yerlerde, sislerin arasına gizlenmiş bir deniz feneri gibi
uzak ve basur gibi sinsice, sessiz sedasız çakıp dönüyordu."
...
''Ya da bana öyle gelmişti.
Bir şeyin gerçekte öyle mi olduğu yoksa bana mı öyle geldiği
konusu her zaman kafamı karıştırırdı. Gerçi sezilerim, bir
süre sonra hayat tarafından doğrulanırdı. Ama her defasında
ben, aradan geçen süre boyunca, “Doktor, acaba paranoyak mıyım?”
başlıklı metinleri yazıp yazıp bozuyordum. Pek keyifli
olmuyordu. Özellikle Müzeyyen’in gözlerinden başka biri bakmaya
başladıktan sonra, doktorla iç muhabbetim artmıştı. Bir
şeyleri hissediyor, ama reddediyordum. “Bana öyle geliyor”du.''
...
" Hikâyelerimin
başka hikâyelere benzemesi ağırıma gidiyordu. Ne zaman bir şeye
el atsam, Müzeyyen, Meksikalı ya da bilmem nereli bir yazarın ya
da bir kitabın adını veriyor ve oralarda da benzer şeyler
olduğunu söylüyordu. Her şey benden önce olmuşsa, bana
olacak bir yer, durum kalmıyor muydu? Bana ait tek kişilik
bir iskemle, oda yok muydu
bu dünyada?"
...
"Her şeyin iyi
gittiğini nerden çıkarıyorsun?” dedi. “Herif rüzgârı
kendinden menkul uçurtmanın teki. Ara sıra telleri takılır
gibi kadına geliyor gece yarısı.”
“Fakat Müzeyyen, bu derin bir tutku,” dedim. Tırsmaya başlamıştım. Haklı olabilirdi.
“Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku,” dedi, arkasını dönüp gitti."
“Fakat Müzeyyen, bu derin bir tutku,” dedim. Tırsmaya başlamıştım. Haklı olabilirdi.
“Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku,” dedi, arkasını dönüp gitti."
Gece Saçlı Kız
Yorumlar
Yorum Gönder